"....Sizce neden? Bunu bilemezsiniz. Çünkü masal kendini size okutmaz. Çünkü size bir prens veya prenses olma hayalini kurdurtur, kimlikleri yüceltir sadece. Masaldaki yan karakterler hiç mi aşık olmaz sizce? Olmaz. Çünkü olmalarına gerek yoktur. Onlar öykünülen kişilerin aşkını kutsayan birer androittir çünkü. Eski filmlerde, Sami Hazinses’in, Cevat Kurtuluş’un, Suna Pekuysal’ın, Adile Naşit’in; Ediz Hun, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit veya İzzet Günay’ın yanında canlandırdıkları rolleri düşünün. Onlar sadece jön’ün aşkını kutsamak için oradaydılar"
Bu yazıyı okumadan önce de aynen böyle düşünüyordum, masaldaki yan karakter olarak bakılıyoruz ya da bakıyoruz,aslında kimse yan karakter değildir ama prens veya prenseste değildir.
Bu yazıyı okumadan önce de aynen böyle düşünüyordum, masaldaki yan karakter olarak bakılıyoruz ya da bakıyoruz,aslında kimse yan karakter değildir ama prens veya prenseste değildir.
yazının tamamını okumak isteyenler içinse ;
Evvel zaman içinde, 1729 yılınını ağır ve yavaş geçen soğuk kış gecelerinden birinde, Hanau’dan yola çıkan Jacob ve Wilhem Grimm adında iki kardeş zorlu bir yolculuğun ardından Frankfurt’a varmak üzereydiler. Onları sıcak şöminelerinin başından kaldırıp bu yolculuğa çıkartan sebep ise, Frankfurt’taki güçlü bankerlerden biri olan Rudi Völler’den almış oldukları siparişi teslim etmekti.
Völler uzun zamandan beri sıkıcı geçen gecelerini heyecanlandırmak için bir şeyler yapmak istiyordu. Geceleri şömine karşısında okuduğu pornografik hikayeler artık kendisini eskisi kadar heyecanlandırmıyordu. Çünkü o hikayeler zaman içerisinde hem masumlaşmıştı hem de kafasında yeni oluşan heyecan verici eğilimlerden çok uzaktı.
Bir cumartesi günü, doğu seyahatinden dönen üç arkadaşı ona doğuda zengin tüccarların ve soyluların kendileri için özel pornografik kitaplar resimlettirdiklerinden bahsettiler ve o yolculuk sırasında kendileri için yaptırdıkları porno kitapları gösterince Völler’in kafasında ne yapmak istediği oluştu.
Göttingen’de profesör olarak çalışan Jacob ve Wilhem kendilerine gelen davetiye karşısında biraz şaşkındılar. “Önemli bir işi için beni ziyaret etmenizi beklerim. Saygılarımla, Rudi Völler.”
Grimm kardeşler Völler’in adını duymuşlardı. Ama adından önce onun özel zevkleri için akıl almaz paralar harcadığı söylentisi kendilerinin kulaklarına kadar gelmişti. Ertesi gün Frankfurt’taydılar. Völler’le karşılıklı konyaklarını içip işin detaylarını konuşuyorlardı. Völler, Grimm’lerden kendisi için bir hikaye yazmalarını istiyordu. Fiyatta anlaşılmış, Völler hikaye içinde özellikle ne istediğini söylemişti. Grimm kardeşler ceplerinde aldıkları avansın sıcaklığını taşıyarak sipariş aldıkları metni yazmak üzere Hanau’daki evlerine doğru yola çıktılar. Yol boyunca hararetle hikayenin temelini neye yaslayacaklarını tartıştılar. Hanau’ya vardıkları zaman Völler’in özellikle istediği cinsel sapkınlık temalarını içine koyabilecek omurga olarak Freyja’nın cücelerle olan ilişkisini kullanmaya karar vermişlerdi.
Freyja, İskandinav mitolojisinde aşkın ve cinselliğin tanrıçasıydı. Söylediği açık saçık şarkıların çoğu sansürlenmişti. (Neşet Ertaş’ın yazıp söylediği bazı türkülerin erotik olduğu için (!) sansürlenmesi gerektiği, bir edebiyat profesörü(!) tarafından yakın zamanda talep edilmişti. Bu aklımızın bir yerinde kalsın!)
Mitolojideki hikayeye göre; Alfrigg, Berling, Grerr ve Dvolin isminde dört cüce muhteşem bir gerdanlık yaparlar. Frejya bu gerdanlığı alabilmek için cücelerle sıkı ve uzun süren bir pazarlığa girişir ve pazarlık sonucunda gerdanlığı alabilmek için cücelerle bir gece geçirmeye karar verir.
Grimm’ler Frejya’nın hikayesini Dante’nin ilahi komedyasıyla, eski dönemlerin gotik halk esatirleriyle harmanlayarak, içine de Völler’in istediği cinsel eğilimleri de katarak Pamuk Prenses, yani orjinal adıyla söyleyecek olursak “Maria Sophia Margerete Christina Von Erthal” ve yedi ölümcül günah isimli grotesk pronografik öyküyü yazdılar.
Sulu karın ağır ağır yağdığı o gece, Jacob ve Wilhelm, bitirdikleri pornografik metni Völler’e okumak için gidiyorlardı. ve okudular…
Völler hikayeden o kadar haz aldı ki, hikayenin kendine sunduğu haz havuzunda uzun geceler boyunca yüzdü. Hikayedeki sahneleri fahişeler tutarak canlandırdı. Sonra daha önce okuduğu pornografik hikayelerin ruhu üzerinde yarattığı heyecan dalgasının azalması gibi, içinde yüzdüğü haz havuzunun da kendisine dar gelmeye başladığını anladı. Ve içinde yüzdüğü havuzu genişletmek için Grimm kardeşlere yeniden davetiye gönderdi. Ertesi gün yanlarına gelen Grimm’lerden bu hikayeyi ebeveynlerin çocuklarına çekinmeden okuyabilecekleri bir masal haline dönüştürmelerini istedi. Tek şartı haz aldığı cinsel hezeyanlar masalda yerini koruyacaktı. Grimm kardeşler daha önce almış oldukları paranın dört katını ceplerine koyarak Völler’in yanından ayrıldılar. Dört ay sonra anneler ve babalar piyasaya yeni çıkan bir kitaptan, uykuya direnen çocuklarına “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalını okuyorlardı.
Marquis de Sade, 1875 yılında bir “sapık” olarak gönderildiği krallık zindanlarında Völler’in bu hikayesinden esinlenerek bir kitap yazmaya başlamıştı. İsmi “Sodom’un 120 Günü”ydü. Völler’i Başkan Curval, ona doğu seyahatlerini anlatan arkadaşlarını Dük Blangis, Durcet ve Piskopos karakterleri olarak kitabına yerleştirmiş; Durcet, Curval, Blangis ve Piskopos’a hikayeler anlatan dört eski fahişeyi de Grimm kardeşlerden yola çıkarak tasarlamıştı. Fahişelerin anlattıkları hikayeler “Maria Sophia Margerete Christina Von Erthal ve Yedi Ölümcül Günah” metnini oluşturan babların açılmış halleriydi.
Anger, Averice, Envy, Gluttony, Lust, Pride ve Sloth… yani öfke, açgözlülük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur ve tembellik… Bunlar Dante’nin ilahi komedyasında cennete giden yolda arınılması gereken yedi ölümcül günahın isimleriydi. Grimm kardeşler hikayenin ilk halinde yedi cüceye bu isimleri vermişlerdi. Çünkü Völler’in amacı günahtan kaçmak değil tam tersi, yani olabildiğince günaha bulanmaktı aynen Pamuk Prenses gibi. Hikayede Pamuk Prenses cücelerin evine girince masada yedi tabak görür ve her tabaktan bir kaşık alarak yer. Bu onun yedi günahı tek tek tatmasını ve daha sonra da bundan aldığı hazla kendinden geçerek uykuya dalmasını anlatır. Ona haz veren bir duyguydu günahlarla oynamak, günah işlemek. Grimm kardeşler hikayeyi masal haline getirince Tembel, Obur ve Öfkeli dışındaki diğer dört cücenin ismini değiştirdi. Ama boyları kısa olsa bile, isimleri değişmiş olsa bile işlevleri pornografik hikayedekiyle aynıydı.
Sodom sosyal statü olarak dört değerli kimliği yerle bir etmek üzere yazılmış bir kara mizahtı. Çünkü Sade kendisinin “sapık” olduğuna karar veren ve zindana tıkan kimliklerin asıl yüzünü aktarıyordu. Ki, Sade çevresindekilerin üzerine attıkları “ahlaksız” yaftasına karşın en ahlaklı insandı; zira ömrü boyunca idam cezasına karşı çıkmıştı. (Bkz. Birikim Dergisi / 295. sayı / Ahlak ya da Giyotin / Cemal Bali Akal) Yanındakiler mezbaha gibi giyotine insan gönderirken “Gönlüm idam istiyor” cümlesini asla kurmamıştı. “Sizin yargıç olarak güvendiğiniz, sizin din temsilcisi olarak sığındığınız, sizin soylu olarak yanına yanaştığınız ve her yanaştığınızda sosyal bir paye aldığınızı hissettiğiniz kişileri meni, bok ve kan çukurunda vahşi hayvanlar gibi debelenmekten zevk alıyorlar aslında” diyerek onlarla dalgasını geçiyordu.
Pamuk Prenses masalında, karısı ölmüş bir kral, kralın kızı yani pamuk prenses, kralın aynı zamanda büyücü olan yeni karısı yani yeni kraliçe ve yedi tane erkek cüce var. O cücelerin neden hepsinin de erkek olduğunu düşündünüz mü ve neden bakire bir prensesin bu yedi erkek arasına sığındığını? Ve bir de nerden geldiği belirsiz olan nekrofilyak bir prensin varlığını?
Bu kimlikler arasında yergi yok Sodom’daki gibi. Gizli gizli, kimlikleri sızdırma var çocuk masalı adı altında. Aynen R. Völler’in istediği gibi.
Kazanan kim masalda? Prens ve prenses mi? Cücelere ne oldu? Ya da baba figüründe olan ve masalın başında çöpe atılan kral nerede? Bu soruların cevabını veremez masal. Grimm kardeşler bu karakterlerin sonunu yazmayı unuttuğu için mi?
Hayır! Çağdaş da olsa eski de olsa, ısmarlanmış da olsa her masal bir kurban ister sadece. Ve masalı okuyan da bu kurbanı isteyerek verir.
“O kadar çok kitaba geçmiş, o kadar çok belleğe kazınmış ki bu masal…. Ama en önemlisi, toplumsal ahlak tarafından hemen benimsenmiş olması… İşte bu en zor karşı konulur şey…
Binlerce kez yinelenerek, masum suretler ardına gizlenerek ortaya konulan ne? Kazanmak? Ama ne yolla olursa olsun başarmak… “Ebedi mutluluk” olarak tanımlanan bu!”
Şekip Davaz’ın “Kedo” isimli çizgi romanında Namık Fikret’in kendi kendine konuşmasından…. (Bulunması zor bir kitap ama bulmak için çaba sarfetmenizi hararetle öneririm)
Masallar kurban verme geleneğini devam ettiriyor sadece. Masal olsa bile, hayal olsa bile, kurgu olsa bile mutlaka bir kurban olması gerekliliğini sürekli insana hatırlatıyor.
Sizce neden? Bunu bilemezsiniz. Çünkü masal kendini size okutmaz. Çünkü size bir prens veya prenses olma hayalini kurdurtur, kimlikleri yüceltir sadece. Masaldaki yan karakterler hiç mi aşık olmaz sizce? Olmaz. Çünkü olmalarına gerek yoktur. Onlar öykünülen kişilerin aşkını kutsayan birer androittir çünkü. Eski filmlerde, Sami Hazinses’in, Cevat Kurtuluş’un, Suna Pekuysal’ın, Adile Naşit’in; Ediz Hun, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit veya İzzet Günay’ın yanında canlandırdıkları rolleri düşünün. Onlar sadece jön’ün aşkını kutsamak için oradaydılar.
Siz şimdiye kadar “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalını hiç okumadınız, sadece okuduğunuzu zannettiniz. Masalı okurken kendinizi prensesle veya onu kurtaran beyaz atlı prensle özdeşleştirdiniz. O oldunuz. O yüzden okumadınız. Hiçbiriniz cüce kimliğini üzerinize almadınız veya kötü kalpli kraliçeyi… Hep prens ya da prenses olmak istediniz. Siz gerçekten de bu kadar saf mısınız? Değilsiniz. O yüzden yaşamınız boyunca bir prens veya prenses olmak için ödemeniz gereken bütün bedeli ödemeye hazır hale getirildiniz masallar sayesind. Ama bu bir masumiyet değil, tam tersine günahlarla yoğrulmuş ihtiras göstergesidir. Cücelerden biri olmadığınıza emin misiniz? Örneğin Avarice…

Narsizm’e gönderme yapan ayna fetişi, Adem ile Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan yasak elmanın sembol olarak kullanılması, bir prensesin çevresinde yedi erkeğin olması ama bu yedi erkeğin de cüce olması, prensesi kurtaracak olan prensin nekrofilyak olması (Grimm kardeşlerin nekrofili düşkünlüğü uyuyan güzel masalında da devam eder) ve prensin bu eğiliminin sosyal onay alması – yedi cüce buna onay verir – gibi motifler bu metni bir masal olmaktan çıkartıyor zaten. Cücelerin her gün düzenli olarak gümüş madenine girmelerinin ve hiçbir şey çıkaramamalarının nedeni o gümüş madenine bir şey çıkarmak için gitmemelerinden kaynaklanmaktadır. Cüceler o gümüş madedine her gün girerek bir vajinaya girme arzularını gideriyorlardı (gümüş İskandinav mitolojsinde kadın cinsel organını temsil eder.)
Pamuk Prenses’in boğazına takılan elma çıktığı zaman canlanan artık Pamuk Prenses değil bir zombidir. Ve ayna karşısında kendini görüp tahrik olan kraliçeden tahtı devralacaktır. Çünkü kraliçe de bir zamanlar Pamuk Prenses’ti ve masaldaki Pamuk Prenses de onun varisinden başka bir şey değildir…
Eski filmlerden hatırlarız, kahraman Haydarpaşa Garı’ndan iner ve İstanbul siluetine bakarak “Seni yeneceğim İStanbul” der. (Memleket toprakları dışında üretilmiş hiçbir edebiyat metninde, filminde, şarkısında, şiirinde br şehre karşı “seni yeneceğim” cümlesi kurulmamıştır. Buhastalıklı ilişkiyi kurduran İstanbul’dur; çünkü kendisi hastadır!) Yener de, ama İstanbul olur… Zombi olur… Devrim yapılmaz devrim olunur şiarını unutanlar gibi, sahip olma ihtirasıyla yanıp tutuşup “niyet neydi, akıbet ne oldu” cümlesini kuran zavallılar gibi.
Bize bırakılan miras da budur işte!
Hepimiz bile isteye kurbanlar veriyoruz ve sonunda “şehit” oldu diyoruz öldürdüklerimize… Boşlukta kapladığımız yer bu ikiyüzlülüğümüz kadar işte. Ve – hadi çekinmeden söyleyelim – buna sahip olmak için de çok çalıştık değil mi?
Cenab-ı Hak, prenses, prens, kral, başbakan, başkan olmak isteyen kullarına bolca idrak nasip eylesin. Amin.
Turgut Yüksel / Kent Rehberi
Ot Dergi / Haziran 2014 Sayı: 16
Safak 325
YanıtlaSil