2 Ağustos 2022 Salı

Bir Zamanlar İstanbul'da (1.Kısım)

  Evin terasındaki salıncakta oturup şehrin hafifçe ileri geri gitmesini izlerken hep içim huzur dolmuştur. Beton yığınlarının içinde yaşayan milyonlarca insanın sadece bir kısmında bulunabilen yine bir beton yığınından havadar bir yere açılan bir kapımız olduğu için belki, belki de bebekken annemiz tarafından sallanarak uyutulduğumuz için içimizde bitmez tükenmez bilmeyen bir anne şefkatini hatırlattığından. Eğer bu içime dolan huzurlu dakikaların hayatımda yaşadığım son huzurlu dakikalar olduğunu bilseydim, hiç kalkmazdım o salıncaktan. 

  Metal renkli iki ayağı olan üzerine bir cam konarak masa haline getirilmiş üzeri şehrin tozundan dolayı kirlenmiş şeffaf masamın üzerinde bulunan telefonum, çayımın içinde ufak bir girdap yaratarak kafamın içindeki düşünceleri, sabahları çalan alarmın bir rüyayı bitirdiği gibi bir anda kesti. Arayan kişi ülke kodu ile beraber 10 rakamdan oluşuyordu,. Tanımadığıma göre reklam olabilirdi, açmamaya ve rüyasına kaldığı yerden devam etmeye çalışan biri gibi gözlerimi kapatarak, suyun bulduğu boşluğu doldurması gibi, huzurun tekrar göğsümün içine dolmasını bekledim. Maalesef telefonum yeniden, aç bir aslanın kükremesinin kulaklarda oluşturduğu titreşimleri hatırlatırcasına camın üstünde rahatsız edici bir oynaklığa bürünerek kendini oradan oraya atmaya başladı. 

  Eğer buraya kadar yaşadıklarımı bir yere yazmış olsaydım, eminim okuyanlar amerikan filmlerinin meşhur kelimesini cümle içinde kullanarak şunu derlerdi, "aç artık şu lanet olası telefonu be adam". Evet telefonu açacaktım, kararımı verir vermez ağzı bağlanmamış balonun içinden bir anda kaçan hava misali huzur bedenimden ayrıldı.

  Ahizeden gelen ses, tok güzel ve canlı bir sesti, haber muhabiri misin be mübarek, bu ne güzel diksiyon düşünceleri zihnimin derinliklerinde süzülürken bir yandan onu dinliyordum. Merhaba beni tanımıyorsun biliyorum derken beynim dünyada sadece benim hissedebilecegim nöronlar arasi aktarımlar yaparak sesin sahibini eskiden tanışmış olduğum binlerce insandan biriyle eşleştirmeye çalışıyordu. 3'ü de farklı gelen jackpot oyunu gibi beynim herhangi bir benzerlik kuramamaştı. Saniyenin 10'da biri kadar bir vakit geçtikten sonra merhaba buyrun diyebildim, saatlerdir dış sesimi kullanmadığım için, ses tellerim ne yapacağını şaşırarak ikinci kelimemin ortalarına kadar çatallı tiz bir ses çıkarabildi. Ulan rezil olduk abi sen ses telisin her zaman hazır bekleyeceksin ya demeye kalmadan haber spikeri arkadaş lafına devam etti. Saat 15.50'de iskelede buluşalım sana anlatmam gereken şeyler var dedi. Neden 16 değil, neden 15.50 diyemeden telefonu kapatti ki asıl soruyu sonraya saklamıştım. Hangi iskele? Telefon bu kez kesikli kesikli 2 kez titredi. Üsküdar iskele yazıyordu. Teşekkürler güzel sesli kız gerçekten çok incesin, spesifik iskele söylemeyi düşünebilmiş olman iyi oldu.

  Rüzgar, kafası karışmış mevlevi gibi bazen kendi etrafında dönerek geliyor bazen de güneydoğu yönünden direkt olarak gelip o bölgenin kavurucu sıcağıni tenime adeta boca ediyordu. Masanın üstündeki çay bardağımı bizim sakar mevlevi devirmesin diye mutfak tezgahının üzerine bırakıp odamdan bir tişört ve pantolon aldım, üzerimi değiştirip kendimi evin kapısının dışına attım. 1 saniyeliğine asansörde otopark katına inip arabayla gitmeyi düşündüm ardından İstanbul'da yaşadığım aklıma geldi ve metronun en mantıklı tercih olduğuna karar verdim.

  Metroya doğru yürürken, karşıdan gelen, güneşin alnında senelerce çalışmaktan teni kararmış, ağır kaldırmaktan omuzları çökmüş, kamburu çıkmış muhtemelen 50'lerinde olmasına rağmen 60'larında gösteren bir amca bana seslendi...

27 Mayıs 2022 Cuma

Ekip Yönetiminde İletişimin Önemi

Ahmet Şerif İzgören iletişimi denize benzetmiş ve şöyle demiştir; “Kişilere göre farklı formüller uygulamak zorundasınız. Bir gün iki metrelik suya dalarsınız, bir gün on beş metreye dek tek nefesle inersiniz.” Her insanın dünyayı algılayış biçimi, dünyaya bakış açısı ve motive olma biçimi farklıdır. Bu yüzden bize bağlı olarak çalışan personeli iyi tanımalıyız ve buna göre davranmalıyız. Askerliğimi takım komutanı olarak yaparken, eskiden denetime gelen komutanların takım komutanına, kendisine bağlı olan askerin bot numarasını bile sorduğunu ve takım komutanının ekibindeki herkesi çok iyi tanıması gerektiği söylenmişti. Bot numarası her ne kadar uç ve gereksiz bir bilgi olarak gözükse de, yöneticinin ekibinde bulunan kişileri çok iyi tanıması gerektiğini bizlere düşündürmesi ve böylece ekibindeki personelle doğru frekansı tutturabilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Çalışma hayatım boyunca farklı tarzda yöneticiler gördüm ve duydum. · Astlarına sürekli hakaret eden · Bağırıp çağırarak iş yaptırmaya çalışan · Laf sokan, sürekli açık arayan, kimseye güvenmeyen bir yönetici de duydum ve gördüm, bunların tam aksine; · Çalışanlarına babacan yaklaşan · Onları seven, sayan, onlarla şakalaşan · Hak edeni öven bir yönetici de gördüm ve duydum. Peki hangi yönetici ile çalıştığınızda kendi yeteneklerinizi ve çalışkanlığınızı gösterebilirsiniz? Kim yaptığı her işten sonra azar işitmek ister. Ben Ziraat Bankası’ndan önce çalıştığım firmada, hata yaptığım zaman müdürüm bana işin doğrusunu ve bundan sonra daha çok dikkat etmem gereken noktaları güzel bir dille anlatır ve duyduğu güveni belirtir teşekkür ederdi. Müdürümün bana yaklaşımından dolayı işi, firmayı sahiplenme duygum ve çalışma hevesim artardı. Bunlarla beraber benim ekibimin üzerinde uyguladığım ve sonradan yöneticimin de bana uyguladığı “sandviç yöntemi”nden bahsetmek istiyorum. Bazı sebeplerden dolayı motivasyonum düştüğünde ya da işte eksik bir yönüm olduğunda, yöneticim beni yanına çağırır, önce birkaç iyi özelliğimi sayar, ardından olumsuz gördüğü şeyi söyler ve son olarak tekrar birkaç iyi özelliğimi söyleyerek bu yöntemi kullanırdı. Böylece bütün dikkatinin o olumsuz şeyde olmadığını, benim güçlü yanlarımı bildiğini ve güçsüz yönümü geliştirmem gerektiğini söyleyerek beni yüreklendirirdi. Son olarak “pygmalion etkisi”nden söz etmek istiyorum. Ne olduğunu özetle anlatmak gerekirse, kişi kendisine yüklenen anlam ve beklentiler karşısında karşıya istediğini verir. Başarı diyorlarsa başarı, azim diyorlarsa azim. Yönetici ve diğer çalışma arkadaşları birbirlerine güzel şeyler söylemeli ve desteklemeli. Birisine iyi işler yaptığını söyledikçe, takdir edildikçe, o kişi daha fazla sorumluk isteyecek ve üstlenecek, kendini daha çok geliştirecektir. Ancak yine “pygmalion etkisi” ile kendilerine yetersiz, becereksiz hissettirirsek, kişi sorumluluk almaktan kaçacak ve o iş yerinde başarısız olacaktır.