Metal renkli iki ayağı olan üzerine bir cam konarak masa haline getirilmiş üzeri şehrin tozundan dolayı kirlenmiş şeffaf masamın üzerinde bulunan telefonum, çayımın içinde ufak bir girdap yaratarak kafamın içindeki düşünceleri, sabahları çalan alarmın bir rüyayı bitirdiği gibi bir anda kesti.
Arayan kişi ülke kodu ile beraber 10 rakamdan oluşuyordu,. Tanımadığıma göre reklam olabilirdi, açmamaya ve rüyasına kaldığı yerden devam etmeye çalışan biri gibi gözlerimi kapatarak, suyun bulduğu boşluğu doldurması gibi, huzurun tekrar göğsümün içine dolmasını bekledim. Maalesef telefonum yeniden, aç bir aslanın kükremesinin kulaklarda oluşturduğu titreşimleri hatırlatırcasına camın üstünde rahatsız edici bir oynaklığa bürünerek kendini oradan oraya atmaya başladı.
Eğer buraya kadar yaşadıklarımı bir yere yazmış olsaydım, eminim okuyanlar amerikan filmlerinin meşhur kelimesini cümle içinde kullanarak şunu derlerdi, "aç artık şu lanet olası telefonu be adam". Evet telefonu açacaktım, kararımı verir vermez ağzı bağlanmamış balonun içinden bir anda kaçan hava misali huzur bedenimden ayrıldı.
Ahizeden gelen ses, tok güzel ve canlı bir sesti, haber muhabiri misin be mübarek, bu ne güzel diksiyon düşünceleri zihnimin derinliklerinde süzülürken bir yandan onu dinliyordum. Merhaba beni tanımıyorsun biliyorum derken beynim dünyada sadece benim hissedebilecegim nöronlar arasi aktarımlar yaparak sesin sahibini eskiden tanışmış olduğum binlerce insandan biriyle eşleştirmeye çalışıyordu. 3'ü de farklı gelen jackpot oyunu gibi beynim herhangi bir benzerlik kuramamaştı. Saniyenin 10'da biri kadar bir vakit geçtikten sonra merhaba buyrun diyebildim, saatlerdir dış sesimi kullanmadığım için, ses tellerim ne yapacağını şaşırarak ikinci kelimemin ortalarına kadar çatallı tiz bir ses çıkarabildi. Ulan rezil olduk abi sen ses telisin her zaman hazır bekleyeceksin ya demeye kalmadan haber spikeri arkadaş lafına devam etti. Saat 15.50'de iskelede buluşalım sana anlatmam gereken şeyler var dedi. Neden 16 değil, neden 15.50 diyemeden telefonu kapatti ki asıl soruyu sonraya saklamıştım. Hangi iskele? Telefon bu kez kesikli kesikli 2 kez titredi. Üsküdar iskele yazıyordu. Teşekkürler güzel sesli kız gerçekten çok incesin, spesifik iskele söylemeyi düşünebilmiş olman iyi oldu.
Rüzgar, kafası karışmış mevlevi gibi bazen kendi etrafında dönerek geliyor bazen de güneydoğu yönünden direkt olarak gelip o bölgenin kavurucu sıcağıni tenime adeta boca ediyordu. Masanın üstündeki çay bardağımı bizim sakar mevlevi devirmesin diye mutfak tezgahının üzerine bırakıp odamdan bir tişört ve pantolon aldım, üzerimi değiştirip kendimi evin kapısının dışına attım. 1 saniyeliğine asansörde otopark katına inip arabayla gitmeyi düşündüm ardından İstanbul'da yaşadığım aklıma geldi ve metronun en mantıklı tercih olduğuna karar verdim.
Metroya doğru yürürken, karşıdan gelen, güneşin alnında senelerce çalışmaktan teni kararmış, ağır kaldırmaktan omuzları çökmüş, kamburu çıkmış muhtemelen 50'lerinde olmasına rağmen 60'larında gösteren bir amca bana seslendi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder